İbni Haldun’un Mukadime’sinde şehirlerin kuruluşunda ideal koşullar sayılırken bakınız ne diyor;
“….dikkat edilecek cihetlerden biri de su işidir. Şehir bir ırmağın kenarında kurulmalı veyahut şehir kurulacak yerin hizasında suları tatlı olan kaynaklar ve çeşmeler bulunmalıdır.”
Bu satırları okuyunca İvriz’i ve Ereğli’yi düşünmek ve kentimizin ne denli önemli bir şansı elinde bulundurduğunu bilmekten kendini alamıyor insan. Hitit ve Selçuklu medeniyetlerinin izleri üzerinde oturan bu kadim şehirle alakalı, Kâtip Çelebinin 16. yüzyıla ait Cihannümasında Ereğli ile ilgili bölümü okuduğumda ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Kâtip Çelebi bilimsel coğrafya çalışmasında Ereğli için "Ereğli'nin hububatı çoktur. Envai çeşit ürünleri olur. Hatta derler ki sadece 90 tür armut yetişir." ifadelerini kullanır. Bu ve benzeri diğer çalışmalarda bize verilen bilgi, Ereğli’nin geçmişte su ,toprak yapısı ve iklim avantajları dolayısıyla çok çeşitlilik içeren zengin bir tarımsal üretim alt yapısına sahip olduğunu son bir asır içerisinde de kantitatif olarak büyük miktarlarda olmasa da kalitatif ölçülerde önemli çeşitliliklerde organik usullerde tarımsal ürünler yetiştirildiğini gösteriyor. Son 25 yıldır artan makineleşme ve kurak arazilerin tarıma açılması ,toplulaştırma ,öz tüketime yönelik küçük üretim modelinden kitlesel üretime geçişle birlikte bugün gelinen noktada 4 bin yıllık Anadolu tarım tarihi içinde son dönemde olduğu kadar hiçbir zaman diliminde bu denli değişim ve değişime bağlı riskler gelişmedi.
Yöremizdeki organik zirai üretim konusuna tohumculuk meselesi ile başlayalım,
Bugün, Yerli tohumun öneminin biraz daha fazla idrakindeyiz
İsrail üretimi genleri ile oynanmış ve son derece pahalı olan tohumlarla geldiğimiz ülkemizdeki ve memleketimizdeki noktayı , doğru bir yere varamayacağımızı da bir şekilde gördük
Eskiden yerli çitille yerli tohumla ekilen domates ve salatalığın karpuz kavunun tadı bir başka idi. Kurtluda olsa Elması, Armudu, Ayvası bir başka idi, tadını lezzetini geçelim kokusu bile bir farklı şekilde hissedilirdi. Meyvede genetik fazlaca değişmese de aşırı gübre ve ilaç kullanımı ,hormon kullanımı eski tadları maalesef ortadan kaldırdı. Mutfakta salata yapılırken kokusunun evin dışından bile hissedildiğini söylesem abarttığımı sanılır, bunlar belki yeni nesile bu tatları tatmadıklarından abartılıda gelebilir.
Gelelim domatese şimdiki domatesin çekirdeklerinden fide üretmek imkansız,
her yıl yüksek miktarlarda pek çok üründen ekim dikim yapmakla birlikte ,yoğun kimyasal gübre kullanımı ile topraklarda ciddi miktarlarda tuzlanma ve aşırı ilaç kullanımı sebebiyle hem toprak hem de ürünler sağlıklı ve organik olabilme özelliklerini kaybettiler Genetiği ile oynandığından hepsi kısır özelliklerde sonuçta üretici her yıl yeni fide almak zorunda kalmakta örneğin pazardan aldığımız domateslerde yüzde doksanbeş oranında bu katagorideki üretimlerden temin edilmekte
Genetiği değiştirilen domatesler gösterişli fakat ötesi yok önemli iki kusur sayarsak kısırlık ve de lezzet noksanlığı
Domatesler salatalıklar böyle de bu iş bu kadarla mı sınırlı?
Nerede o eski Gülbahçe pazarından aldığımız ev üretimi bakraçlardaki cingillerdeki, kovalardaki yoğurtlar,ev ve köy üretimi peynirleri fabrikasyon üretimle UHT şekliyle yapısal dönüşüme uğramış sütlerle yoğurtlarda neden aynı tat yok? küçük bahçelerden, bostanlardan toplanan o eski sebze ve meyveler nerde?
Mazide Ereğli kent merkezi ve bağ evlerinde tüm Anadolu’da olduğu gibi 1950 li yıllara kadar iki göz bir aralık şekliyle tarif edilen izbe yada kiler olarak tabir edilen gıda maddelerinin saklanma ve bekletilmesi amacıyla taş bodrum şeklindeki mekan üzerine inşa edilen tek katlı kerpiç yapıdaki konutlar ile ahşap ve kerpicin beraber kullanıldığı daha çok kent merkezinde olan iki katlı konaklar akla gelir. Bağ evlerinde nohudun ütmesini, buğdayın ütmesini, patatesin közlemesini, pancarın tandırını, sıkmanın böreğin en güzeli yapılır. Vişneli tirit’i, vişne terlemesi meşhurdu. Güz döneminde toplanan üzümler tavana asılır , karanlık odalara kavunlar konur ,yapılan bandırma ve köfterler serilirdi. Organik olarak yapılan bu tarz üretim az ise de nüfusun az olması nedeniyle tüketime yeterli idi.
Görüyoruz ki pek çok gıda ürünün son elli yılda ev üretiminden fabrikasyon üretimine geçilmesi ile paketlenmiş katagorideki pek çok ürün özelliklerinin bir nevi ayarlarının değiştiğini söyleyebiliriz.
Üretimde kantitatif öncelikler öne geçmiş artık düşünce yapısı başkalaşmış anlayışlar daha çok kazanma hırsı ,bildiğimiz bütün çerçeveleri, bütün sınırları zorlar hale gelmiştir.
Tam anlamıyla mankurtlaşmış diyebileceğimiz anlayış almış başını gidiyor desek yalan olmaz.
Şehrimizde az da olsa bilinçlenme ve yeni veiyi fikirler ,yeni uygulamalar az da olsa görülmekte
20 yılı aşkın suredir Karaman yolu üzerinde her yıl mayıs ayı içinde küçük seralarda az miktarda eski usul anam babam domatesi dediğimiz yerli çitil küçük miktarlarda da olsa üretimi yapılmaktadır. küçük üreticiler, küçük bağ ve bahçe sahipleri bu fideleri tercih etmekteler ve bu fideler tekrar üretilebilme ile lezzet özellikleri bakımından piyasa domateslerinden çok farklılar.
Kısacası yerli tohumların kıymetini bilelim daha çok üretime değil, daha kaliteli ve sağlıklı üretime yönelelim yurtdışı kaynaklı genetiği ile oynanmış tohum temininden en kısa sürede uzaklaşalım
Gerisi kendiliğinden düzelecektir.
Mustafa Özyıldız
Kastamonu Üniversitesi/Müdür