Konya’nın Ereğli ilçesi 1980’lere kadar hayalleri zorlayacak harikulâde bir güzellikte idi. Yöresel tabirle dere, akar, çay ve arklarla kılcal damarlar gibi örülmüş son derece verimli, işsizlik sorunu olmayan, insanları sağlıklı, neşeli, huzurlu-mutlu, nüktedan, gelecekten umutlu hayat dolu yemyeşil, cennet gibi bir şehirdi.
Şehir tarihsel olarak5000 yıllık kadim bir yerleşim merkezidir.1985’ e kadar şehirden geçen akarsu ve Roma İmparatorluğu zamanında açıldığı bilinen “toprak kanallar” şehre pek çok yerde olmayan farklı bir özellik verir(Ereğli ağzında “arklar”) sayesinde ağaçların bolluğu İç Anadolu’nun yemyeşil bir vahasının oluşumunu sağlamıştı “Yeşil Ereğli” den bereket fışkırır, taşı toprağı değer üretir, insanları o gün pek çok büyük kentte bulunmayan imkanlar içerisinde yaşar şehir, tekstil sanayisi sayesinde endüstriel ve tarımsal zenginlik ,bolluk içerisinde idi .
İbni Haldun’un Mukadime’sinde şehirlerin kuruluşunda ideal koşullar sayılırken ,
“….dikkat edilecek cihetlerden biri de su işidir. Şehir bir ırmağın kenarında kurulmalı veyahut şehir kurulacak yerin hizasında suları tatlı olan kaynaklar ve çeşmeler bulunmalıdır.”der
Bu satırları okuyunca İvriz’i ve Ereğli’yi düşünmek ve kentimizin ne denli önemli tarihsel şanslı elinde bulundurmuş olmaklabirlikte dikkatsizce nasıl yitirdiğimizi de görmekteyiz. Antik çağdan hariç Hitit ve Selçuklu medeniyetleri izleri üzerinde de oturan bu kadim şehir için ,Kâtip Çelebinin 16. yüzyıla ait Cihannümasında "Ereğli'nin hububatı çoktur. Envai çeşit ürünleri olur. Hatta derler ki sadece 90 tür armut yetişir." ifadelerini kullanır. Bu ve benzeri diğer çalışmalarda bize verilen bilgi, Ereğli’nin geçmişte su ,toprak yapısı ve iklim avantajları dolayısıyla çok çeşitlilik içeren zengin bir tarımsal üretim alt yapısına sahip olduğunu son bir asır içerisinde ürün miktarı olarak olmasa da çeşitlilik yönüyle fazlaca organik usullerle tarımsal ürün yetiştirildiğini görüyoruz. Son45 yıldır artan makineleşme ve kurak arazilerin tarıma acılması ,toplulaştırma ,öz tüketime yönelik küçük üretim modelinden kitlesel üretime geçişle birlikte bugün gelinen noktada 4 bin yıllık Anadolu tarımda konuya Anadolu ve Ereğli yönüyle bakarsak son dönemde olduğu kadar hiçbir döneminde iklimsel değişim, tarımsal ürünlerin üretim metodları ve özelliklerinin değiştirilmesi yönleriyle önemli riskler içeren başkaca bir asır olmadı.
İç Anadolu Bozkırı içindeki bu yeşil dokulu kent çeşitliliği fazla organik zirai üretim yönüyle de uzun yıllar hep kendinden bahis ettirmiş olmakla birlikte bugün kent ziraatinde 30 yıla yakındır ithal tohum ve üretim odaklı sistem hakimdir.
Bugün Yerli tohumun öneminin idrakindeyiz
İsrail üretimi genleri ile oynanmış ve son derece pahalı olan tohumlarla ülkemizdeki gelinen noktayı sonuçlarına katlanarak gördük
Eskiden yerli çitille yerli tohumla ekilen domates ve salatalığın organik usulle büyüyen ürünlerin tadı bir başka idi. tadını lezzetini geçelim kokusunda bile bir farklılık hissedilirdi. mutfakta salata yapılırken kokusunun evin dışından bile hissedildiğini söyleyebilirim, bunlar belki yeni nesile bu tatları tatmadıklarından abartılıda gelebilir.
Gelelim domatese şimdiki domatesin çekirdeklerinden fide üretmek imkansız,
her yıl yüksek miktarlarda pek çok üründen ekim dikim yapmakla birlikte ,yoğun kimyasal gübre kullanımı ile topraklarda ciddi miktarlarda tuzlanma ve asırı ilaç kullanımı sebebiyle hem toprak hem de ürünler sağlıklı ,organik olabilme özelliklerini kaybettiler Genetiği ile oynandığından hepsi kısır özelliklerdeler sonuçta üretici her yıl yeni fide almak zorunda kalmakta buda döviz kaybına sebeb olmakta, pazar ürünlerinin %80 i katagoride üretimlerden .
Genetiği değiştirilen domatesler gösterişli fakat ötesi yok önemli iki kusur sayarsak kısırlık ve de lezzet noksanlığı
Domatesler salatalıklar böyle de bu iş bu kadarla mı sınırlı?
Nerede o eski Gülbahçe pazarından aldığımız ev üretimi bakraçlardaki çingillerdeki yoğurtlar
Ev peynirleri,küçükbahçelerden,bostanlardan toplanan organik sebze ve meyveler.
Mazide Ereğli kent merkezi ve bağ evlerinde üretilenlerisoğutma sistemleri ve elektrik olmadığından koruma usulü de farklı idi.1950 li yıllara kadar iki göz bir aralık şekliyle tarif edilen izbe yada kiler olarak tabir edilen mekanlarda gıda maddelerinin saklanır ve bekletilirdi. Taş bodrum şeklinde inşa edilen tek katlı kerpiç yapıdaki konutlar ile ahşap ve kerpicin beraber kullanıldığı daha çok kent merkezinde olan iki katlı konaklar ağırlıklı konut şekli idi. Betonarme bina çok azdı. Güz döneminde toplanan üzümler tavana asılır , karanlık odalara kavunlar stoklanır ,yapılan bandırma ve köfterler serilirdi.Bağ evlerinde nohudun ütmesini, buğdayın ütmesini, patatesin közlemesini, pancarın tandırını, sıkmanın böreğin en güzeli bugün sadece hayallarimizi süslemekte . Organik olarak yapılan bu tarz üretim nüfusun az olması nedeniyle tüketime yeterdi
Şimdi Görüyoruz ki pek çok gıda ürünün son elli yılda ev üretiminden fabrikasyon üretimine geçilmesi neticesi pakete girmiştir ve pek çok ürünün özelliklerinin ,içerikleri,bir nevi ayarları değişti
Üretimde kantitatif öncelikler ,miktar ve bozulmama yönleri gibi ekonomik zorunluluklar organikliğin ve orjinalliğin önüne geçmiş üreticinin artık düşünce yapısı farklılaşmış anlayış daha çok kazanma odaklı olmuştur.
bilinçlenme ve iyi fikirler küçük yeni uygulamalarda dikkat çekecek şekilde gelişmekte ,
20 yılı aşkın suredir Karaman yolu üzerinde her yıl mayıs ayı içinde küçük seralarda az miktarda eski usul anam babam domatesi dediğimiz yerli çitil
(domates,salatalık,bibervb )üretimi artan miktarlarda yapılmaya başladı. küçük üreticiler, küçük bağ ve bahçe sahipleri bu fideleri tercih etmekteler ve bu fideler tekrar üretilebilme ile lezzet özellikleri bakımından piyasadaki muadillerinden çok farklılar.
Ekosistem olarak İlçeye Orjinallik katan ilçeye hayat veren , insanlara bolluk ve bereket bahşeden ARK, AKAR ve DERELER (can suyu) uzun bir güzergahta tarım yapılmasına imkan sağlar nihayetinde kent merkezini 4 koldan çevreleyerek ve güzellik katarak terk eder ve Akgöle dökülürdü .Yağış rejiminin değişmesiyle Bazı seneler, Bahar ve Sonbahar aylarında gelen seller ve DSİ nin tarımsal sulama sistemini mahalli idarelere devretmesi pratiğinin sonucu bu günkü elim tablo oluştu .1970’ lerden başlayan baraj sevdası ile İvriz Barajı bir şekilde Ereğlililerin rüyası haline geldi. O dönem politikacıları “baraj” vaat ederek oy ister oldular. Sonuçta beklenen oldu. 1985’te İvriz Barajı açıldı. Sulu tarım yapılamayan köyler suya kavuştu ,yeni imkanlar elde etti ama inanılmaz (haksız ve hukuka aykırı) cebri bir kararla Ereğli’nin ana dere, akar ve arklarından akan göle gerekli olan “can suyu” birdenbire kesiliverdi. Önce, binlerce yıllık, Ereğli’ye hayat veren, gençlerin yüzdüğü, tarla, bağ-bahçe, güzelim ağaçlık alan ve çayırların sulandığı, sıcak yaz günlerinde ailelerin piknik yaparak çevresinde dinlendiği, hayat ve bereket kaynağı, binlerce emsalsiz güzellikle birlikte akarlar, ark’lar ve dereler kuruduhâttâ, zamanla üstleri kapatıldı. Dolduruldu. Asfaltlandı...
Sonrada, “Yeşil Ereğli” kubbe de bir hoş seda veya mazide muhteşem bir hatıra gibi gözler önünden silinmeye, kuraklığın pençesinde kıvranmaya ve çölleşmeye başladı! Türkiye’nin en lezzetli sebze ve meyvelerinin yetiştiği merkez mahallelerdeki bağ ve bahçeler kurudu. Son 10-15 yıldır, Türkiye çapında haber olan toz fırtınaları oluşmaya başladı. Bu fırtınalar esnasında insanlar evlerine sığınmak, bir yerlere saklanmak, kimi daireler ve hastaneler boşaltılmak zorunda kaldı. Kent merkezindeki mahallelerdeki bahçelerde 35 yılda yaklaşık 1 milyon ağaç kurudu.Yer altı su seviyesi 8-10m de iken 90-120 m ye indi, Ortalama yıllık yağış can suyu kesilmeden önceki 30 yılda 332 mm iken sonraki 30 yılda 277 mm oldu , yeşil alanlar kuruduğu, ak göl ve bitişiğindeki sulak alan büyüklüğünün %10 una düştüğü için yağmur bulutları ‘yağmura” dönüşmeden Ereğli’yi terk etmeye başladı. Ortalama sıcaklık arttı.Büyük mali kayıplar oluşturan bahar dönemlerinde görülen ani don olayları arttı ,özetle,Bir şekilde mevsimler özellik, tazelik ve güzelliklerini yitirdi.
Hatice Özyıldız
Kastamonu Üniversitesi
Hukuk Müşaviri