Mustafa Özyıldız
KIRSAL KÖKENLİ GİRİŞİMCİLERDEN AHMET GÖZNELİ
Ahmet Kutsi Tecer in ‘’Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür ’’dizeleri ile başlayan şiiri, Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerini ne güzel dile getirir
O uçsuz bucaksız bozkırların içinde yüce dağların yamaçlarında ,
derin vadilerin kuytularında kadimden beri var olan köyler.
Uzaklara gönderdiği evlatlarının gurbet hasretine sıla özlemi ile merhem olan köyler
Şuan Ayrancı ilçesine bağlı olan Berendi köyünü gidip görenler iyi bilir dağlık alanda tarım arazisi yok denecek kadar az, engebeli yapıda, suyu bulunmayan yaşam şartlarının ağır olduğu köylerimizdendir. Berendililer, Tarihi olarak Bizans ve Selçuklu ile daha sonra Osmanlı ordusunda yer alan Uz ve Peçenek Türkleri grubundan kabul edilmektedir. Anadolu da birkaç yerde berendi ismi ile yerleşim yeri bulunmaktadır.
Ereğli Şehir ekonomisinin ve girişimciliğin öncülerinden olan bu köy halkı‘şehrin Kayserililileri’ unvanını hakkıyla almış durumdadırlar Bu köy kökenli girişimciler, 10 dan fazla süt işleme sektöründe büyük tesisin sahibidirler çok istihdam oluşumu ve ticari sektörün kent ekonomisin yarısını kontrol eder noktadadırlar. Bu girişimci yönü güçlü ve çalışkanlıkları ile nam salmış olan Berendililerin müteşebbis yönlerini ve başarılarını Ereğli dışındada görmekteyiz.
Her biri rol model olan, Şehrimizden yetişmiş ve üstün nitelikli, becerikli, zor şartlardan geçmiş, başarılı olan kişilerden, ilk öncülerden bu şehirde kimler yaşadı? Kimler geldi, kimler geçti derseniz, Şöhreti ülke dışına taşmış isim nasıl Vural Öger ise mazide döneminin bir numarası denilebilecek kırsal kökenli girişimci isimde Ereğli’de ilk akla gelen ilginç kişiliklerden Berendili Ahmet Gözneli olur.
1935‘lerde Ereğli’ye bağlı bucak olan Ayrancı’nın en uzak köyü Berendi’den İlkokulu bitirmeden 17 yaşlarında Ereğli’ye gelmiştir. İşsizdir, Ereğli’deki Çukur Handa yatar, han sahibinin dikkatini çekmek için, hana gelen müşterilerden atla gelenlerin ağa ve zengin olduğunu düşünerek, hemen üzengilerinin sağ tarafından tutarak, yolcunun attan rahat inmesini sağlar, han sahibi bu ilginç çalışmadan memnun olur ve handa çalışması için iş verir. Hana Dere yüzü köylerinden, Karacadağ Bölgesinden, Ayrancı Bölgesinden ve Ereğli’den Bor’a kadar uzanan Emen Ovası’na yerleşmiş yolcular gelmektedir.
Köy ağaları ile konuşmasında, onların önerileri ile hayvan ve sebze pazarı günlerinde, yolcular karşılandıktan sonra, sebze, meyve ve hayvan pazarlarını dolaşarak, satışların nasıl yapıldığını izlemeye başlar. Bu sırada bir at satışı pazarlığı dikkatini çeker. Satıcı cambaz müşteriye dönerek atı gösterir ve “Bu at gözleri ile bin lirayı gördü, kulakları ile işitti” der. Bunun üzerine düşünerek hayvan bin lirayı nasıl görür, nasıl duyar diye merak eder.
O sırada hayvan pazarında cambazlık yapıp, hayvan satışlarını düzenleyen Niğdeli Hacı’ya: “Emmi, bir at pazarlığında, cambaz müşteriye karşı yemin ederek, bu at vallahi de, billahi de bin lirayı gözleriyle gördü, kulakları ile işitti” dedi, “Bu nasıl olur?” diye sorar. Niğdeli Hacı, “Oğlum, cambaz müşteriyi inandırmak için, şeriat üzerine hileli hukuk olan hileişeriyeyi kullanır. Atı pazara çıkarmadan önce, bin lira çıkarıp, atın gözlerine gösterir ve sonra da atın kulağına eğilerek, bin lira diye söyleyerek yalan yere yemin etmiş olur” der.
Bir gün handa misafir ağalarla konuşurken, ağalar Tarsus’ta Şadi Eliyeşil Bey adlı büyük bir zengin olduğunu ve birçok kimseye yardım ederek, onları kalkındırdığını söylerler. Bunu duyan Ahmet Gözneli Şadi Bey'le görüşmek ister, kazandığı paraları yanına alarak Ereğli-Adana trenine biner, Yenice’de inerek Tarsus’a ulaşır. Şadi Bey'in fabrikasının nerede olduğunu çeşitli kimselere sorarak öğrenir, fabrikaya varır, orada karşılaştığı birisine, Ereğli’den geldiğini ve Şadi Bey'le görüşmek istediğini söyler. Adam fabrikadan ilgili kişiye götürür, ona durumu anlatır. İlgili kişi Şadi Bey'le görüşemeyeceğini söyleyerek iki kişi ile tren istasyonuna gönderir.
Ahmet Bey bir ara muhafızlarından kurtularak tekrar fabrikaya koşar, fabrikanın kapısına geldiğinde fabrika bekçileri onu tekrar yakalarlar. Bu itişme-kakışma sırasında Şadi Bey fabrikaya gelir, bu karmaşanın ne olduğunu sorar. İlgililer de, “Efendim, Ereğli’den gelen genç bir adam sizinle görüşmek istiyor, onu Ereğli’ye geri göndermek için tren istasyonuna gönderdik. Yolda bekçilerin elinden kurtulup, tekrar gelmiş.” derler. Şadi Bey “Getirin, görüşeyim” der. Ahmet Gözneli Şadi Bey'in yanına varınca, Şadi Bey, “Oğlum, isteğin nedir?” diye sorar. O da, “Efendim, Adana ve Konya Ovasının en zengin kişisinin siz olduğunuzu duydum, nasıl bir kişi olduğunuzu ve ne iş yaptığınızı merak ettim, öğrenmek için buraya geldim” der. Şadi Bey bu sözlerden memnun olur. Şadi Eliyeşil tekrar söz alarak: “Oğlum, Ereğli’de en bol ne yetişir?” diye sorar. Gözneli de, “Efendim, Konya ve Ereğli’de en bol mahsul buğdaydır” der. Şadi Bey alım müdürünü çağırarak, “Bu gence gerekli paraları ihtiyaç duydukça verin, birkaç vagon buğday alıp, getirsin” der. Böylece Ahmet Gözneli her insanın başına gelen hayattaki en önemli fırsatı yakalamıştır.
Ahmet Gözneli, Şadi Eliyeşil’den vagonlarla Tarsus’a buğday göndermesi teklifini alınca, Şadi Bey'in un fabrikalarından birine gider, orada hangi buğdayların hangi cins unların yapımında kullanıldığını, hangi cins buğdayların değirmencilikte tutulduğunu, hangi cins buğdaylara ihtiyaç duyduklarını sorar. Buğdaylardan örnekler alır. Ereğli’de buğday pazarında bir hafta içinde bir vagon dolusu buğday satın alarak Tarsus’a gönderir.
Bu buğday un fabrikasında büyük rağbet görür. Bundan sonra Konya’dan ve Ereğli’den vagonlarla Tarsus’a buğday gönderilir. Artık Gözneli Konya ve Ereğli çevresinin buğdaylarını satın alıp, Tarsus’a göndererek birinci sınıf buğday taciri olmuştur. 1940’dan sonra İvriz Köy Enstitüsü’nün 40 kadar binası öğrencilerin yardımı ile okul tarafından yaptırılırken, ödeneklerin zamanında gelmemesi nedeniyle Ereğli kereste tüccarlarından Ali ve İdris Maç peşin para olmadığından İvriz köy enstitüsüne kereste satışı yapmazken, enstitü yönetimi mecburen kereste temini için Ahmet Gözneli’ye başvurur. Gözneli, “Devlet borç altında kalmaz, bir gün ödenekler gelir” diye düşünerek Şadi Bey'den yardım ister, onun kredi musluğunu açması üzerine, enstitünün istediği bütün keresteyi kamyonlar dolusu olarak okula teslim eder. Fiyatı da doğal olarak kendisi saptar. Okulun ihtiyaç duyduğu kireç, taş, tuğla ve kiremidi de sağlar. Kısa süre sonra okulun ödenekleri gelir ve alınan malların bedelleri ödenir.
Ahmet Gözneli bu arada John Deree biçer-döver ve traktörlerinin bayiliğini de alır. Ereğli çiftçilerinin traktör ve tarım makineleri ihtiyacını büyük ölçüde karşılar. Halkapınar Yolu üzerinde İvriz Çayı’nın suyundan geniş ölçüde faydalanan geniş bir araziyi Şadi Bey'in mülkü olarak satın alır ve bu arazide Şadi Bey'in yarış atları için bir hara kurar. Böğecik Yolu üzerinde geniş bir arazi satın alır ve burada yün yapağı çiftliği kurdurur. Ayrıca İvriz Çayı kenarında geniş toprakları Bastırık Köyü’nden Güdük Mustafa lakaplı kişi aracılığı ile satın alır. Ereğli’de Gözneli Evleri adlı bir mahalle kurmak için binalar yaptırır ve fakir halka ucuz fiyatla satar. Birçok okulun toplantı salonlarının yapılmasına yardım eder. Büyük bir binanın üst katındaki daireyi Ereğli Öğretmenler Derneği’ne sağlar. Artık Ahmet Gözneli Konya ve Ereğli’nin birinci sınıf iş adamı düzeyine ulaşır. Ereğli’deki şehrin ekâbir kesimi şekliyle nitelendireceğimiz kimselerin Ahmet Gözneli hakkında kıskançlık duyguları da bu arada kabarmıştı.
Nihayet, kendisini çekemeyen eşraftan birileri bir komplo kurmaya karar verirler, komplo uygulamaya koyulur iftira içerikli komplo neticesi istenilen sonuç hâsıl olur ve Ahmet Gözneli ile Şadi Eliyeşil arasındaki ipler bir şekilde kopar. Şadi Eliyeşil Ahmet Gözneli’den alacakları için Ahmet Gözneli’nin bütün mallarına el koydurtma gayreti içine girer ve krize girsin amacıyla uğraşır. Ahmet Gözneli Ereğli’de bulunduğu dönemde şehre katkı yönüyle yeni yatırımlar yapmak ister, Böğecik Köyü civarında karayolu kenarında Avrupa yardımından kredi alıp, yedi farklı fabrika kurmak amaçlar ve bu amaçla temaslar yapar, Nihat Erim’in başbakanlığı ile müteakiben, yerine geçen Ferit Melen’e bizzat başvurmuş olmasına rağmen yatırım gayeli bu teşebbüslerden olumlu sonuç alamamıştır. Daha sonra Ahmet Gözneli mali bakımdan sıkıntılı bir duruma düşer, yıllar boyunca da sürecek mali sarsıntı geçirir sonra İstanbul’a gitmeye karar verir, orada iki kişi ile birlikte bir şirket kurar. Bu şirket İstanbul Kartal’da binlerce dönüm arazisi bulunan bir çiftliği satın almak ister. Çiftliğin % 75 hissesinin Mısırlı bir paşanın 90 yaşındaki karısında olduğunu saptarlar. Şirket bu arazinin satın alınması pazarlığının Ahmet Gözneli tarafından yapılmasına karar verir.
Ahmet Gözneli çiftliğe gidip inceleme yapar, sonra bir hafta süreyle çiftliğin % 75 hissesine sahip olan ihtiyar kadının komşularıyla görüşerek araştırma yapar, kadının nelerden hoşlandığını ve nelerden hoşlanmadığını öğrenir ve sonra ihtiyar kadının kapısını çalar. Kapıyı açan hizmetçiye hanımefendi ile görüşmek istediğini söyler. Hizmetçi Gözneli’yi kadının yanına götürür. Gözneli hürmetle kadının elini öptükten sonra, tatlı bir sesle, “Hanımefendi, çiftliğinizi gezdim, çok mütehassıs oldum” der. Kadın, “Oğlum, neden mütehassıs oldun?” diye sorar. Gözneli, “Efendim, ben köylüyüm, güzel söz söylemesini bilmem, söylersem, sizi üzeceğimi sanarak, korkarım” der. Kadın, “Yok oğlum, sen düşündüğün gibi söyle, ben memnun olurum” der. O zaman Gözneli, “Efendim, çiftliğinizi baştanbaşa gezdim, her yer ıssız, çalışan kimse yok, bu çiftlikte çalışan kimseler olsa da, her akşam yemekten sonra rahmetli eşinize dualar etseler daha iyi olmaz mı, Hanımefendi?” der. Kadın bu sözlerden duygulanır, gözleri nemlenir, ağlamaklı bir hal alır. “Oğlum, şimdiye kadar çok kimse çiftliği satın almak istedi, ama hiç birine satmadım, ama sana satacağım” der. Pazarlık başlar, o zaman para çok kıymetli olduğundan kadın 1.400.000 lira ister.
Ahmet Gözneli tekrar hürmetkâr bir tavır takınarak, “Hanımefendi, ben köylüyüm, biz fakir insanlarız, 1.000.000 lira verelim de düz olsun” der. Kadın kabul eder, tapuyu alırlar. Oradan kadastro geçirirler. Arazi içindeki ağaçların kereste ve odun olarak satılmasından verdikleri paranın on mislini kazanırlar. Ayrıca Ziraat Bankası ile işbirliği yaparak Karadeniz Bölgesi’nden iki köyü oraya naklettirirler ve oraya yerleştirirler. Satış paralarını da bankadan peşin olarak alır.
Ahmet Gözneli ve ailesi Ereğli’den iftira sonrası gönlü kırık ayrıldığından mı bilinmez, kente gelip gidişi bırakmışlar, o dönemden sonra Ereğli ile irtibatı kesmişlerdir. Kendileri daha sonraki dönemlerde çeşitli sebeplerle ardı arkası kesilmeyecek olan şehirden küskünler, şehirden kızgınlıkla, kırgınlıkla, isteyerek ya da istemeyerek başka kentlere, ayrılanlar kervanının ilk önemli gidenlerinden biri olarak tarihteki yerini almışlardır.
Mustafa Özyıldız-ANKARA
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.